Yeni bir Bob Dylan albümünün piyasaya sürülmesi her zaman müzik dünyasında önemli bir haber olmuştur. Herkes o an ne dinliyorsa dinlesin onu bir kenara bırakıp, bu Amerikalı şairin son çalışmasına kulak vermeye çalışır. Bu, son elli yılın en elit söz yazarı Robert Zimmerman’a olan derin saygıdan gelir. Sevilen müzik türü ne olursa olsun, Bob Dylan herkesin hayatında bir yere sahiptir; çünkü onsuz modern müzik düşünülemez. Modern müzik söz yazarlığını keşfeden, rock sözlüğünü genişleten ve uzun yolculuklarda kulağınıza sıcak sesi ile eşlik eden bu ender müzisyen, dinleyeni kendi ekseninden çıkartıp, kendisine dışarıdan bakmasını sağlar. Şimdi beş yıl sonra yeni çalışması “Modern Times” ile karşımızda olan sanatçı bizi yerden kesmeye hazır.
Bu müzik adamı, kariyeri boyunca sahte felsefi görüşlerle bulanmış akıllara, kendi temiz felsefesini sundu ve bu güç sayesinde, bir daha hiç beste üretmese bile ne kadar kuvvetli ve kalıcı olduğunu gösterdi. Hiçbir zaman loş ve sisli 60’lı yıllarda takılıp kalmayan müzisyen, her zaman güncel ve çağdaş olmayı başardı. Bundan dolayıdır ki milyonlarca müziksever hâlâ ona karşılık veriyor. Özellikle 1997 tarihli ısırgan ve zedeleyici “Time Out Of Mind” ve coşku fışkıran üslubuyla 2001 tarihli “Love And Theft” albümleri ile bu heyecanın en iyi örnekleri verdi. Bob Dylan dinleyerek hayatı nasıl yaşayabileceğinize dair ipuçları alabilir, onun bestelerinde aynı zamanda her şeyi bulabilirsiniz. Zengin fakir, siyah beyaz, hayatın dorukları dipleri, okullarda öğretilenlerle gerçek hayatın arasındaki zıtlaşmalar, her şey melodilere işlenmiş durumda. Bundan dolayı hiç kuşkusuz sanatçının etkisi evrenseldir.
1974 tarihli “Blood On The Tracks” albümünden beri görülmemiş bir hevesle beklenen “Modern Times”, otuz yıldan sonra ilk defa Billboard'un "İlk 200 Albüm" listesine birinci sıradan girdi ve daha ilk haftasında Amerika’da 192 bin adet satarak bu hevesin boş olmadığını kanıtladı. Albüm boyunca piyano, gitar ve armonika çalan sanatçı, yine Jack Frost takma adıyla yapımcı koltuğuna oturmuş. Son iki albümünün tutkulu geleneğine sadık olarak kaydedilen albümde, Bob Dylan’ın özellikle stüdyoda ne kadar rahat olduğunu hissediyorsunuz. Vokalleri o kadar net ve vurgulayıcı ki, kesinlikle şarkı sözlerini okumaya ihtiyacınız olmuyor. Albümün melodileri ruhsal kurtuluştan, hayatın kadersel dönemeçlerinin karmaşasına uzanan tam bir Bob Dylan imzası. Ancak sunular, görüntüler ve iç yüz derinlikler taze, canlı ve davetkâr. Dinamik, destansı, kıyametsel ve yürek kırıcı unsurlar ile harmanlanan albüm, modern zamanın en gerçekçi kesiti. Stil olarak baktığınızda albümün adı yanıltıcı olabilir. Modern melodilerden uzak klasik 50’li siyah ve country müzik karışımından oluşan albüm ‘Thunder On The Mountain’ parçası ile açılıyor. Bulaşıcı bir country-blues yapısına sahip olan parça, içerdiği sözlerden önce melodisi ile dikkatinizi çekiyor. Bazen zalim olabilen hayat tarafından yere serilmeyi reddeden bir adamı anlatan parçada, Bob Dylan sözde R&B kraliçesi, acınacak söz yazarı Alicia Keys’e karşı ne hissettiğini, “Alicia Key’i düşünüyordum / Ağlamamak için kendimi tutuyordum” cümlesi ile dile getiriyor. ‘Spirit on the water’ parçasında “Tepeyi aştığımı düşünüyorsun / En iyi anımı geçtiğimi zannediyorsun” diyen 65 yaşındaki sanatçı kendisinin bittiğini iddia edenlere dozajında dokunuveriyor. Geri kalan yaşamını ölümü düşünerek geçirmenin aksine, hayatının son damlasına kadar çalabileceğini gösteren sanatçı, özellikle bu yüce amacı ‘When The Deal Comes Down’ tinsel baladı ile ele alıyor. Albümün en dikkat çeken parçası ise Bob Dylan’ın enerjisine, protest yapısına ve azmine şahitlik eden ‘Workingman’s Blues #2’. Çağdaş dünyanın yeni ekonomik düzeninde çalışan bir emekçinin kırılganlığını ele alıyor. Bu altı dakikalık parça tek kelime ile destansı bir Dylan parçası olmaya aday. Bir saatin üzerindeki albümün dokuz dakikalık süresi ile en uzun parçası olan kapanış parçası ‘Ain’t Talkin’ ise insanın tüylerini diken diken ediyor. Kısmen filozof, kısmen müzik adamı, kısmen kışkırtıcı ve kısmen emekçi kimliğine bürünen sanatçı, bu çok katlı parçada, arka planda sinsice yer alan kıyamete hasretli bir kurtuluş sunuyor. Çağdaş melodilere baypas geçerek asıl gücünü bulan “Modern Times” bir ebediyet kavramı yaratıyor. Bu da, asıl kimyası parçaların içinde yer alan albümün kalitesini vurgulayan en belirgin unsur. Evet, belki “Modern Times” üstadın efsaneleşmiş çalışmaları yanında birazcık sessiz kalıyor, ancak ufkun ötesinden, güneşin arkasında ve gökkuşağının sonunda yeni bir hayatın en belirgin kanıtı. Modern müziğin atasının hepimize armağan ettiği yeni bir arızaya açılan ebedi kapı…